Kıvırcık saçlarının bukleleri her an yeni bir fikrin heyecanı ile zıp zıp zıplardı. Elif’in dünyasında bulutlar
kuzu, papatyalar güneş oluverir; el ele tutuşan karıncalar onu oyunlarına davet ederlerdi. Kimi zaman
en sevdiği hayvan olan fille pikniğe gider, kimi zaman da bir kuşun sırtından dünyayı seyrederdi. Bu
hayali hikâyeleri bazen yazar, bazen mahalledeki çocuklarla bir oyuna dönüştürür, bazen de ablasına
anlatırdı.
Son günlerde ise sürekli ara sıra bindikleri vapurları düşünüyordu. Hafta sonu bir göl kenarına pikniğe
gitmişler ve ailecek küçük bir tekne turu yapmışlardı. Elif bu gezintiyi herkese anlatmış, üzerine yeni
hikâyeler eklemişti. En sonunda da kendisini vapurları düşünürken bulmuştu işte.
Nasıl oluyor da o kocaman araçlar denizin üstünde öyle sakince süzülüyorlardı? Nasıl birbirlerine
çarpmıyor, nasıl yollarını şaşırmıyorlardı uçsuz bucaksız denizde? Elbette bunları öğrenmek
kolaydı ama Elif’in asıl hayali kocaman beyaz bir vapurla uzak ülkelere seyahat etmekti. Bu hayali
gerçekleştirmek için de çok küçük olduğunu biliyordu.
Vapur sevdasını önce ablasına açtı elbette. Sonra ablasıyla vapurların nasıl yüzdüklerine dair
internetten bir sürü bilgi okudular. Ablası ‘madem bu kadar özledin, beraber biner hatta geçen
seferki gibi martılara simit bile atarız’ dedi. Simit atmayı da çok sevmesine rağmen Elif’in bu kez
başka bir fikri vardı. Kaptanla tanışmak istiyordu! Ablası biraz direnmesine rağmen Elif’in ısrarcılığına
dayanamadı ve sonunda ‘Peki tamam, denemekten ne zarar gelir’ diyebildi.
Hafta sonu gelip çatmıştı. Ablasının elini hem heyecandan hem de mutluluktan sıkıca kavramıştı
Elif. Sanki bırakıverse ablası vazgeçecekti. Yol boyunca konuşuyor baloncuları, balıkçıları, simitçileri,
donudrmacıları; herkesi dikkatle izliyordu. Her biri Elif için ayrı bir mutluluk, ayrı bir hikâye demekti.
Vapurda yerlerini almışlar, binerken kaptanın bulunduğu bölümü de iyice öğrenmişlerdi. Vapur
seyahatine başladıktan sonra yavaşça yerlerinden kalkıp oraya yöneldiler. Küçük camlardan içeri
bakarken bir görevli onlara yanaştı. Ablası Elif’in kaptanla tanışmak istediğini görevliye güzelce anlattı.
Çok kısa bir süreliğine de olsa içeri girmek için izin almışlardı!
Elif kaptanın yanındayken zihnindeki tüm soruları heyecandan unutmuştu. İçerdeki her şeyi aklında
tutabilmek için kocaman gözlerini açmış; bir taraftan dümeni, bir taraftan kaptanın kıyafetini
izliyordu. Sadece ‘işinizi çok seviyor musunuz?’ diyebildiğini hatırlıyordu. Cevaben de kaptan amcanın
gülen gözlerini...
Kısacık süre hemen dolmuştu. Elif daha vapurdan inmeden ablasına kaptan olmaya karar verdiğini ve
denizi ne çok sevdiğini anlatmaya başlamıştı bile.
Ablası ise Elif’in heyecanını hayran hayran izlerken ‘bu güzel gün de diğerleri gibi kaç hikâyeye, kaç
çeşit oyuna dönüşecek acaba’ diye düşünüyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder