Taşırmalı Boyama Kitabı

"Taşırmalı Boyama Kitabı" ile çocukları özgür bırakıyoruz. Çocukları, çizgilerle sınırlamadan el becerilerinin ve hayal güçlerinin gelişmesine katkıda bulunmak amacımız. Suluboya, pastel boya ve kuru boya gibi malzemeleri serbestçe kullanıp boyamanın keyfini çıkarabilirler.
~
Fikir, çizim ve tasarımını tamamen Atölye Balık ekibinin yaptığı bu kitap Kayalıpark Kitap yayınevinden çıktı.

Spariş İçin: Balık Dükkan

"Bir kutu masal"

Atölye Balık'tan çocukları sevindirecek farklı bir kitap!
Bir kutu masal adıyla yola çıkılarak hazırlanan mini masal kitabı özgün bir tasarıma sahip. Kutunun içinden akordiyon şeklinde açılan minicik bir masal ve renkli resimleri çıkıyor. Bir de karakterlerin minik kâğıt maketleri var.
"Bir kutu masal" sevimli bir masalı, farklı bir biçimde çocukların beğenisine sunuyor. Bu proje çocukların kitaplarla aralarındaki bağı kuvvetlendirmek amacıyla Atölye Balık  tarafından tasarlanmış ve tamamen el emeği ile üretilmiştir.

2014 yılında kurulan Atölye Balık'ta çeşitli yayınevleri ile anlaşmalı olarak çocuklar için hikayeler yazılıyor ve resimlendiriliyor. Kitap, dergi tasarımları yapılıyor.

sipariş için: https://www.instagram.com/balikdukkan/

Semerkand Çocuk Dergisi Ziyareti

Uzun zaman sonra Semerkand çocuk dergisinin misafiri olmak nasip oldu. Çizimlerini yaptığımız Taha'nın çok sevildiğini gördük. Hatta Taha'nın babası diye isim takdılar zatımıza.

Derginin Genel Yayın Yönetmeni ile bir süre sohbet ettik, Taha'nın dergide yayınlanan bölümlerinin 8'er sayfalık kitaplar halinde raflarda yer bulabilme ihtimalini konuştuk. Ayrıca derginin tasarımlarını yapan abinin yanında epey zaman geçirdik çayını kahvesini içtik.

Güzel bir gün oldu bizim için, Semerkand kocaman bir gönül aslında ancak biz bu kadarını anlattık.

Tabi bir kaç fotoğraf çekmeyi unutmadık. Mayıs ayı sayısının taha bölümünü tasarlarken yetiştim Mehmet Avcı abiye, kapakta eskiden olduğu gibi Sevgi İçigen'in kendine özgü suluboya resimi olmuş.

Yeni bir kitap, yeni bir çizim


Yenilik her zaman iyidir, farklılıklar insanları zenginleştirir.

Bizde bu yeni kitap resimleme işinde farklı bir tarz deneyelim istedik. Sanırım bu bir karışım oldu, şimdiye kadar imgelerle kraft kağıtlara tek renk çizmler yapıyorduk. Bu çalışmamızda imgelerin arka planına geleneksel motifler ve pastel renkler eklemekteyiz.

Şimdi resimlerle yazıların kitapla buluşması kaldı. Yazılar hazır, Kitabın ismide belli, resimler devam ediyor. Bu iş tamamlandığında tekrar buluşacağız. Şimdilik kitap ve yayıncı ismi mahfuzdur.

ANNEN SENİN İÇİN - BÜLENT ATA - BeyazBulut



ANNEN SENİN İÇİN

Bir mavidir sevdiklerin bir beyaz

Bulut olup gitmişler uzaklara

Mutfakta ayıklanan bezelye taneleri

Dökülmüş halıda oyuncakların

Beyaz bir sayfadır hayat

Başlayıverdiğin bir şarkıdır

O şarkıyı söylemenin iştahlı nefesidir

Yırtıldı sessizlik bir uzunca bekleyen kağıt gibi

Mayhoş kokulu elmalar toplardı 

Annen senin için

Öpüp koklardı ellerini ayaklarını

Gözlerindeki sevinç hiç sönmesin

Sesin havuzdaki suyun şıkırtısı 

Cıvıldayışı daldaki kuşun

Kokun bir şifadır çocuk annene 

Sen bilmezsin, yatağın, terin, seslenişin

Kayi


Karınca ailesi yeni bir güne başlamıştı. Günün ağarmasıyla beraber hepsi yuvalarından çıkıp yiyecek toplama işine girişeceklerdi. Tabii kendilerini olası tehlikelerden korumak da önemli bir işti onlar için. Mesela hiç kimsenin ayağı altında ezilmemeleri gerekiyordu ya da rüzgârda savrulmamaları... Sapasağlam eve dönmeleri için anne karınca hepsini uzun uzun tembihlerdi ve dualar okuyarak uğurlardı onları. Aile fertleri de anne karıncanın söylediklerini kulaklarına küpe yapar, biribirlerini Allah’a emanet ederek, dikkatlice lezzetli yiyeceklerin peşine düşerlerdi. Yalnız içlerinden biri hariç. En küçükleri Karınca Kayi diğerlerine göre daha heyecanlı, daha hareketliydi. Tabii epey de maceraperest... Kayi’nin bu halleri sık sık başına iş açardı. Yine de her türlü maceraya atılmaktan kendini alıkoyamazdı.
O sabah anne karıncanın söyledikleri Kayi’nin bir kulağından girip diğerinden çıkmıştı. Yollarda avare avare dolaşırken çoktan hayaller kurmaya başlamıştı. Bu defa da uçan kuşlara özeniyor, acaba gökyüzünden aşağılara bakmak nasıl bir duygudur diye düşünüyordu. Kayi yeşil yapraklı elma ağacının önünde durdu aniden. Aklına kendince dâhiyane bir fikir gelmişti.
Ağacın tepesine çıkıp aşağıyı bu şekilde görecekti. Hemen tırmanmaya başlamıştı. Kayi’nin hareketliliği kısa zamanda yukarılara kadar ulaştırdı onu. Derken yaprakların arasında iri, kırmızı bir cisim gördü. Bu bir elma olamazdı. Hayatı boyunca bu kadar büyük elma ne görmüş ne de işitmişti. Şaşkınlıkla yanına yaklaştı. Cismin ucundan sarkan ipi çekiştirmeye başladı.

Kayi’nin bunun kırmızı bir balon olduğunu anlamasıyla gökyüzüne doğru havalanması bir oldu. Meğer bir uçan balonu sıkıştığı yerden kurtarmış ve kuş gibi uçmaya başlamıştı. Hayalinin gerçekleşmesi Kayi’yi son derece mutlu etmişti. Artık küçük bir karınca olduğu halde tüm şehri gökyüzünden izleyebiliyordu. Bu mükemmel bir duyguydu. Aşağıdan baktığında birer dev gibi görünen insanlar sanki karıncaya dönüşüvermişti. “Ben artık kuş Kayi’yim” diye avazı çıktığı kadar bağırıp, kahkahalar atıyordu. Fakat mutluluğu bir süre sonra azalmış, yerini ise yeryüzüne tekrar nasıl ineceğim korkusuna bırakmıştı. Gördüğü manzara muhteşemdi. Ama bulutların içine doğru yükseldikçe Kayi telaşa kapılmıştı. Tuhaf bir durum olduğunu fark eden bir kuş Kayi’ye yaklaştı. Kayi kuşu fark edince gözleri parladı hemen yardım istedi. Kuş da bu isteği geri çevirmedi ve Kayi’yi sırtında, yumuşak tüylerinin arasında aşağıya indirdi. Neyse ki hiç zarar görmeden yeryüzüne ayak basabilmişti. Kuşa teşekkür etmiş ve yuvasının yolunu tutmuştu. Tabii hissettiği duygular yanına kar kalmıştı.

Resimcikler için internet sayfası açıldı

Şimdiye kadar çizdiğim ve bundan sonra çizeceğim resimcikleri resimseverlere ve çocuklara buradan paylacağım. Bu sayfayı kullanmak çok basit beğenme, paylaşma ve buna benzer detaylar yok neredeyse yazı bile kullanmıyorum. Resimcikler sayfası her yenilendiğinde -açıldığında- resimciklerin yerleri değişiyor budurum resimsevere yeni sergi olanağı sunuyor. Bu sayfanın oluşumunda Kevser Ünalan ve Türker Yıldırımın çok emeği geçti. Kendilerine teşekkürlerimi bir kez daha yineliyorum.

Buyrun: www.resimcikler.com


2014 Takvimi

Sultanbeyli Belediyesinin çocuk dergisi eki için hazırladığım 2014 takvimi.

İstanbullu Bir Kedi


Hızır gri renkli, uzun kuyruklu cılızca bir kedicikti. Tüm İstanbul kedileri gibi zamanının tamamını sokaklarda rızkını arayarak geçirirdi. Bazen çocuklarla oynar, bazen de kedi arkadaşlarıyla takılırdı. İstanbul’ da kedi olmak hayli zordu. Ama güzellikleri de vardı. Hızır bazen kendini çok şanslı hisseder bazen de İstanbul’un trafiğinden, kalabalığından şikâyet eder dururdu.
Bir kere denizi çok seviyordu. Deniz demek balık demekti. Sadece balık için değil elbette denizi seyretmek de ayrı bir nimetti. Hızır olaylara da böyle bakardı. Her nimetin bir zorluğu vardı. Bir bilge kediden öğrenmişti. Her güzelliğin bir zahmeti olduğunu... Zahmetsiz olunca insanların güzellikleri fark etmediğini... Hızır da az bilge sayılmazdı hani. 
Hızır ismini ona kim vermişti hatırlamıyordu.  Ama hikâyesi Hızır aleyhisselam gibi olmadık durumlarda ortaya çıkıp insanlara ve diğer kedilere yardım etmesine dayanıyordu. Hızır’ın Allah vergisi bir içgüdüsü vardı. Bir tehlike olduğunda sanki oradan geçiyormuş gibi beliriverirdi. Sonra da elinden geleni yapardı.  Yaptığı iyiliklerle asla övünmezdi. Bu dünyadaki görevinin bu olduğunu düşünürdü.
Her sabah kendi kendine bu iki görevi hatırlatırdı. Helalinden rızkını bulmak ve bir iyilik yapmak.  
O sabah da aynı düşüncelerle çıkmıştı sokaklara. Biraz çöpleri karıştırmıştı. Biraz sahilde yürümüştü. Karnını doyurduktan sonra da sıcak bir köşe bulup kıvrılmıştı. Tam rüyalara dalmışken büyük bir gürültüyle uyanmıştı. O da ne! Karanlıklar içinde kalmıştı. Yukardan düşen bir cisim orada kapalı kalmasına sebep olmuştu. Sıkışıp kalmıştı işte. Bir tahta parçası olmalıydı bu. Ya arkadaki apartmandan biri atmıştır ya da yakınlardaki inşaattan düşüvermiştir diye düşünüyordu Hızır. Önce sakince bekledi. Sonra baktı olmuyor, avazı çıktığı kadar miyavlamaya başladı. Biraz da korkmaya başlamıştı.  Hava kararıyordu sanki dışarıda. İnsan sesleri azalıyordu. Bir ara bir koşturmaca duymuştu. Büyük bir kalabalık bir yöne koşuyordu sanki. Anlamamıştı. O kadar çok gürültü vardı ki Hızır’ın sesi duyulmuyordu bile. Çaresiz bekliyordu. Sakin bir kedi olduğu için hemen durumu kabullenmişti.
Geceyi orada geçirdi Hızır. Uyudu uyandı. Bir süre sonra zamanı unutmuştu. Sanki günlerdir o köşedeydi. Havanın aydınlandığını kuş cıvıltılarından hissediyordu. Seher vaktini kaçırmayıp sessizce dua etmişti Allah’a onu oradan çıkarması için. Birkaç saat kadar daha geçmişti öyle. İnsanların ayak sesleri artınca Hızır da tekrar miyavlamaya başlamıştı. Ve sonunda birisi sesini duymuştu. İşe gitmek için her sabah aynı saatte evden çıkan Adnan Bey’di bu. Sesinden tanımıştı. Biraz bakındıktan sonra buldu Hızır’ın olduğu köşeyi. Tahtayı üstünden kaldırınca da Hızır’ın yalvaran bakışlarıyla karşılaştı. Tebessüm ederek onu oradan çıkardı. Hızır da teşekkür için tatlı tatlı miyavlamıştı. 
Hızır her zamanki gibi sokaklarda dolaşmaya başlamıştı. Ama sokakta bir tuhaflık vardı. Hiçbir kedi arkadaşını göremiyordu! Köpekler de yoktu ortalıkta. Hâlbuki herkesin karnını doyurma saatiydi. Mahalledeki olayları cami avlusunda oturan amcalar bilirdi. Bu yüzden oraya gidip yanlarına kıvrılıverdi ve konuşmaları dinlemeye başladı. Meğer tüm hayvanlar bir balıkçının attığı bozuk balıkları yemişler. Sonra da topluca hastaneye götürülmüşler! Bazılarının midesi yıkanmış, bazılarına iğne bile yapılmıştı. Neyse ki ölen olmamıştı. Hızır hikâyeyi dinledikçe kıs kıs gülüyordu. Orada sıkışıp kalmasaydı o da şimdi hasta yatıyor olacaktı. Yine keramet göstermiş bu kez de kendi kendisini bir tehlikeden kurtarmıştı. Ayrıca mahalledeki tüm yemekler o gün kimse olmadığı için Hızır’a kalmıştı!